Ayhansimsek
Ayhan, 36 y.o.
Speaks
Learning
Looking for
Friends
Language practice
Meeting in person
Postal pen pals
Education
Graduate degree
İstanbul Unıvercıty
Occupation
philosophy teacher
Relationship status
Single
Joined
1 month ago,
profile updated
5 months ago.
Displaying posts 1
to 10
of 48.
Yeniden Bir Hayat
Sıfırdan bir hayat kurmak istiyorum.
Ne kazandıklarım ne kaybettiklerim, ne geçmiş yıllar ne de pişmanlıklarım…
Hepsi yaşanması gerektiği gibi yaşandı.
Şimdi önümde beyaz bir sayfa var.
Bekârım, işsizim; evet.
Ama umudum var.
Yarına dair, kendime dair, Allah’a dair umudum var.
Bu hayat yeniden kurulacak.
Yeniden bir niyetle, yeniden bir gayretle,
Ve en önemlisi, yeniden bir kalple…
Sıfırdan bir hayat kurmak istiyorum.
Ne kazandıklarım ne kaybettiklerim, ne geçmiş yıllar ne de pişmanlıklarım…
Hepsi yaşanması gerektiği gibi yaşandı.
Şimdi önümde beyaz bir sayfa var.
Bekârım, işsizim; evet.
Ama umudum var.
Yarına dair, kendime dair, Allah’a dair umudum var.
Bu hayat yeniden kurulacak.
Yeniden bir niyetle, yeniden bir gayretle,
Ve en önemlisi, yeniden bir kalple…
Earthquake occurs in Istanbul
If you don't have a girlfriend, you will be bored.
Sometimes one waits for a miracle, but one just waits.
What I saw here is that everyone actually wants to build a good life, but no one trusts each other.
There are some really strange things happening in the world today. While Islamic countries are experiencing cultural and religious degeneration, it is thought-provoking that people from different religions are converting to Islam.
An ideal woman should be a strong, sensitive, independent, loving and constantly evolving individual. She lives a balanced life by both advancing her own path and contributing to her environment.
Ya Rabbi, her zorlukta bize sabır, her çıkmazda yön ve her karanlıkta ışık ver. Bizleri doğru yolda ilerlememiz için güçlendir ve senin rahmetine en yakın olanları görmemizi nasip et. Kalbimizi ve niyetlerimizi, yalnızca Senin rızanı arayacak şekilde temizle.
Bir Şikâyetin Ardındaki Harita: Netanyahu’nun Türkiye'yi ABD'ye Şikâyeti Üzerine
Diplomasinin dili, çoğu zaman savaşların silahsız cephesidir. Sözcükler, açıklamalar, kınamalar ve el altından yürütülen pazarlıklar... Bu cephenin son örneklerinden biri, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, Türkiye’yi Amerika’ya şikâyet etmesiyle bir kez daha karşımıza çıktı. Ama bu yalnızca bir “şikâyet” değil; aynı zamanda bir korkunun, bir dengenin ve bir vizyon çatışmasının dışa vurumudur.
Türkiye, son yıllarda Filistin meselesinde sert, kararlı ve vicdanlı bir duruş sergiliyor. Özellikle Gazze’de yaşanan trajedilere karşı, sadece sözle değil diplomatik adımlarla da tavır alıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik çağrılar, İsrail ürünlerine karşı ekonomik ve sosyal tepkiler, kamuoyunun yönlendirilmesi… Tüm bu adımlar, İsrail'in uluslararası arenadaki meşruiyet zeminini sarsıyor. Bu zemin, sadece tanklarla değil, algılarla da korunmak zorunda. İşte Netanyahu’nun rahatsızlığı da burada başlıyor.
Bir lider neden başka bir ülkeyi, bir müttefikine şikâyet eder? Bu, zayıflığın değil, stratejik bir hamlenin işaretidir. Netanyahu, Türkiye’nin giderek büyüyen etkisini dengelemek, Amerika’nın bölgedeki sadakatini yeniden kendi tarafına çekmek istiyor. Çünkü Türkiye sadece Gazze’de değil, Suriye’de de oyun kuran bir aktör hâline geldi. Kurduğu üslerle, bölgeye yerleşik bir düzen getirme hedefiyle, artık sadece tepki veren değil; yön veren bir ülke konumunda.
Bu yön vericilik, Batı'nın yıllardır şekillendirdiği düzene meydan okuyan bir bilinçle yürütülüyor. Türkiye, Filistin’e "destek" değil, "kardeşlik" diliyle yaklaşıyor. Hamas’ı yalnızlaştırmak yerine, anlamaya çalışıyor. İşte bu da İsrail’in en büyük korkusu: yalnızlıktan çıkan bir direniş, sessizliğini bozan bir Doğu.
Netanyahu’nun şikâyeti, aslında kendi kurduğu sistemin çatlaklarından yükselen bir sızıdır. Amerika’ya Türkiye’yi şikâyet etmek, Türkiye’nin etkisini azaltmaz. Aksine, bu şikâyet, Türkiye’nin artık "izlenen" değil, "iz bırakan" bir ülke olduğunu gösterir.
Belki de mesele artık şu soruda düğümleniyor: Kim, hangi coğrafyada neyin temsilcisi? Türkiye, adaletin ve vicdanın mı? İsrail, güvenliğin ve korkunun mu? Ve Amerika, bu iki çizgiden hangisini seçecek?
Tarih, şikâyet edenleri değil; sabredenleri, direnenleri ve haklı olanları yazar.
Diplomasinin dili, çoğu zaman savaşların silahsız cephesidir. Sözcükler, açıklamalar, kınamalar ve el altından yürütülen pazarlıklar... Bu cephenin son örneklerinden biri, İsrail Başbakanı Netanyahu’nun, Türkiye’yi Amerika’ya şikâyet etmesiyle bir kez daha karşımıza çıktı. Ama bu yalnızca bir “şikâyet” değil; aynı zamanda bir korkunun, bir dengenin ve bir vizyon çatışmasının dışa vurumudur.
Türkiye, son yıllarda Filistin meselesinde sert, kararlı ve vicdanlı bir duruş sergiliyor. Özellikle Gazze’de yaşanan trajedilere karşı, sadece sözle değil diplomatik adımlarla da tavır alıyor. Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne yönelik çağrılar, İsrail ürünlerine karşı ekonomik ve sosyal tepkiler, kamuoyunun yönlendirilmesi… Tüm bu adımlar, İsrail'in uluslararası arenadaki meşruiyet zeminini sarsıyor. Bu zemin, sadece tanklarla değil, algılarla da korunmak zorunda. İşte Netanyahu’nun rahatsızlığı da burada başlıyor.
Bir lider neden başka bir ülkeyi, bir müttefikine şikâyet eder? Bu, zayıflığın değil, stratejik bir hamlenin işaretidir. Netanyahu, Türkiye’nin giderek büyüyen etkisini dengelemek, Amerika’nın bölgedeki sadakatini yeniden kendi tarafına çekmek istiyor. Çünkü Türkiye sadece Gazze’de değil, Suriye’de de oyun kuran bir aktör hâline geldi. Kurduğu üslerle, bölgeye yerleşik bir düzen getirme hedefiyle, artık sadece tepki veren değil; yön veren bir ülke konumunda.
Bu yön vericilik, Batı'nın yıllardır şekillendirdiği düzene meydan okuyan bir bilinçle yürütülüyor. Türkiye, Filistin’e "destek" değil, "kardeşlik" diliyle yaklaşıyor. Hamas’ı yalnızlaştırmak yerine, anlamaya çalışıyor. İşte bu da İsrail’in en büyük korkusu: yalnızlıktan çıkan bir direniş, sessizliğini bozan bir Doğu.
Netanyahu’nun şikâyeti, aslında kendi kurduğu sistemin çatlaklarından yükselen bir sızıdır. Amerika’ya Türkiye’yi şikâyet etmek, Türkiye’nin etkisini azaltmaz. Aksine, bu şikâyet, Türkiye’nin artık "izlenen" değil, "iz bırakan" bir ülke olduğunu gösterir.
Belki de mesele artık şu soruda düğümleniyor: Kim, hangi coğrafyada neyin temsilcisi? Türkiye, adaletin ve vicdanın mı? İsrail, güvenliğin ve korkunun mu? Ve Amerika, bu iki çizgiden hangisini seçecek?
Tarih, şikâyet edenleri değil; sabredenleri, direnenleri ve haklı olanları yazar.
Please Sign In
or Join for Free
to view the rest of this profile.